Bir gardırop düşün. Walk-in closet de olabilir madem hayal kuruyoruz
biraz afili olsun. Ama tüm sevdiğin kıyafetler orada. Harikulade bir şekilde
düzenlenmiş. Keten kumaş pantolonlar, ipek gömlekler. Renk renk kazaklar. En
güzel kumaşlardan dikilmiş elbiseler. Çeşit çeşit ayakkabılar. Alice in Wonderland
duygusu oluştuğunu düşün her dolabı açtığında. Aşk da böyle bir şey. (Aşk’ı
benim gibi tanımlayanda olmamıştır kesin. Manyak mısın kızım millet
kelebeklerden bahsediyor fini fini, sen gelmiş yok kütük yok dolap diyorsun.) Sığmayanı
sokmaya çalışıyorum hayallerime. Olmayanı deniyorum, istiyorum. Belki iki kere
zor giyeceğim bir ayakkabıya maaşımı yatırıyorum ama gidip alıyorum.
Giydirmeye çalışıyorum, eviriyorum çeviriyorum. Ters düze edip bir
şekilde olması için uğraşıyorum. Yok olmuyor, ama illa sığdırmam lazım.
Yenilgiyi kabul edemiyorum, belki de bu yüzden uzatıyorum. Yok illa
olacak. Kafaya koydum mu benim olacaksın bebeğim! Her şeye bir kulp bulmakta üstüme
yoktur, eksikleri hataları görmekte gibi. Anında hop diye görürüm. Zaten Allah
bir göz vermiş bana, bide radar yerleştirmiş beynime anında tehlikeyi seziyorum.
Bu işin içinde bir sakatlık var diyorum cumburlop üstüne atlıyorum. Atlıyorum,
çünkü akıllı insan kaçar ama ben tersini yapıyorum. Neyse ki özeleştiri
yapabiliyorum, kendimi görüyorum yani canlar siz yormayın kendinizi. Bide kendimi
değiştirmek zaman almasa..
Ya bir kere 34 beden pantolonu 38 beden kıçıma niye sığdırmaya çalışıyorum
ki? Bu arada lafın gelişi, 36 bedenim taaaam mi! Giy iste bedenine uygun. Yok
zaten bir tikim var 36 dar mi geldi dünyanın en güzel kot pantolonu olsun almam
yine de. Dur ya aliyim belki zayıflarsam, yok yok belki değil kesin kilo
vereceğim o zaman giyerim. Diye aldığım kıyafetlerim çok oldu. Zorla giydirmeye
çalıştığım şeyler, yanıma zorla yapıştırmaya çalıştığım kişiler, hep kıçımı açıkta
bıraktılar. Hayır yok olmuyor, giyme, bazı şeyler askıda güzel.
Belki de en güzeli sığmasa da benim olsun istemem. En güzeli mi
dedim? Neresi güzel bu işin? Aliyim dolabımda dursun giymesem de arada bakar
bakar iç çekerim. Benim olduğu için sevinir ama giyemediğim için üzülürüm. Bu
nasıl bir manyaklık arkadaşım, melankolizm dorukta ufuuu. Yıllarca niye
zorladıysam. Bu kafayla niye yaşadıysam. Daha doğrusu nasıl yaşamışım.
Bunu elde edince anladım..
Bir yerden sonra bakmıyorsun bile. Bu işin mutluluğu uyuşturucu
bağımlısından farksız. Kafa high bir şekilde o tutkunun peşinde koşmakmış benim
zevk aldığım. Bebeğim bana iyi gelmiyorsun ama yine de seni istiyorum kafasi. Modası
geçti. Yanıp tutuştuğum almak için çıldırdığım, ay yok istemem diye burun kıvırıyorum.
Somut bir örnek üzerinden anlatayım. Aldığım Isabel Marant’lar ayağımı
sıktı. Ne nalet bir ayakkabıymış, tüm gün zor yürüdüm. Gerçi görünüşü hoşuma
gidiyor. Ama inat ettim öleceksem gururlu bir şekilde gladyatörler gibi ölmem lazım
diyerekten her attığım adımda ayak parmaklarım biraz daha öldü. O tatlı yaz yağmurunda
yürümeği seven ben. Yarım saat yağmurun dinmesini bekledim. Ayaklarımı öldüren
ayakkabıya kıyamadım, simdi ıslanacaklar filan ufuu. Ayakkabıları çıkarıp yalın
ayak yürümeyi düşündüm gerçi. Ya ben ne ara böyle bir insan oldum ayakkabı
derdine düşecek? Başlarım öyle ayakkabıya yürü iste yalın ayak mis gibi yaz
yağmurun altında. Hiii ayakkabı diyorduk dimi? Valla en son onları çatı da bir
yerde gördüm.
Aslında keyifli de gelmiyor değil bu tarz saçma şeylere kitlemek
kendimi. Uğraşmıyorum dertler ile. Bildiğin gülüyorum, kahkaha patlatıyorum.
Keyif alıyorum ya var mi ötesi? Bir ara emekli memur teyzeler gibi olmuştum,
bir ciddiyet bir tripler. Aduuket diye her an bir trip atıyordum çevreme. Olayı
çözdüm ki sanırsam.
Yakışmadı, yakıştırmak önemliymiş.
Huyunu suyunu değiştirmek yada bana uydurmak gibi bir çaba sarf
etmiyorum. Açıkçası zorlamıyorum. Bana iyi gelmiyor mu? Güle güle bebeğim. Olduğu
gibi yüreğime koymak istiyorum. Sevip sarmak. Yakışmıyorsa da, uymuyorsa da yakar
giderim. Yani buraya kadarmış canim deyip barışçıl zeytin dalı uzatıp, nobel ödülü
verecek değilim. Ortalığı yakmasam da bir laf sokarım illa. Yaaaniiii.
Halen arada hayaller gardırobumun kapağını açıyorum, elbiseyi hayal
ediyorum, firil firil bedenimi sardığını tenime değdiğini düşünüyorum. Sonra
usulca kapatıyorum kapağını dolabın...
Bu arada yukarıda ki listeye güzel bakımlı sakal eklemeyi unutmuş Tomcuğum.
Sakal diyorum Tom, nasıl unutursun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder